Sislerin Arasında Bir Gezgin: Belirsizlik Sanatı
- Ayşe Kızılay
- 2 Haz
- 2 dakikada okunur

Sislerin Arasında Bir Gezgin: Belirsizlik Sanatı
Alman ressam Caspar David Friedrich'in 1818'de tamamladığı “Sis Denizindeki Gezgin” tablosu, sanat tarihinde yalnızca romantik bir doğa tasviri değildir. Bu eser, insanın bilinmeyene duyduğu hem korkuyu hem de hayranlığı anlatan güçlü bir metafordur.
Tabloda sırtı izleyiciye dönük bir adam, kayalıkların üzerinden sislerle kaplı bir dağ denizine bakar. O dönemin dünyasında, bilimde, teknolojide ve toplumda büyük değişimlerin eşiğinde; insan, doğa karşısındaki küçüklüğünü ve yalnızlığını hissediyordu. Friedrich’in gezgini işte bu yalnızlığın ve belirsizliğin görsel bir yansımasıdır.
Bugün Biz Neredeyiz?
Aradan geçen iki yüzyılda dünya değişti. Ancak belirsizlik duygusu değişmedi, sadece şekil değiştirdi.
Friedrich’in gezgini, sislerin ardındaki bilinmezliğe bakıyordu. Biz ise o sislerin tam ortasında yaşıyoruz. Algoritmalar, büyük veri denizleri, yapay zekâ sistemleri...
Çoğu zaman yönümüzü tayin etmeye çalışıyor, ancak sisin içinden çıkamıyoruz.
Gözlerimizin önünde bir yol yok. Belki bir harita var, ama harita bile sislerin altında kaybolmuş gibi.
Belirsizliği Nasıl Anlarız?
Sanat ve teknoloji, farklı yollarla da olsa aynı soruyu soruyor:
“Dünya nasıl anlaşılır?”
Friedrich’in eserine bugün bakarken, sadece 19. yüzyılın insanını değil, 21. yüzyılın insanını da görebiliriz: Bilinmeyene doğru bakan ve kaybolmamak için çabalayan bir gezgin.
Belki de bugün sanat, bu karmaşık dünyayı anlamaya çalışırken hâlâ en güçlü pusulalarımızdan biridir. Ve teknoloji, bir harita olsa da, ona nasıl bakacağımızı belirleyen şey, yine insanın ta kendisidir.
Zorunlu Bir Yürüyüş
Bugün sadece teknolojiye ilgi duyanlar değil, herkes bu sisin içinde yol almak zorunda.
İster bir sanatçı, ister bir mühendis, ister bir yönetici olun; teknolojiyle şekillenmiş bir dünyada var olmanın başka bir yolu yok.
Çoğu zaman bu yolculuğu isteyerek değil, zorunluluktan yapıyoruz.
Veriyle çalışmak, algoritmalarla karar almak, yapay zekâyla etkileşime girmek... Belki de ne anladığımızı tam bilmeden, neyi kaybettiğimizi tam göremeden, bu yolculuğun bir parçası oluyoruz.
Friedrich’in gezgini, kendi iradesiyle sislerin içine yürümüş olabilir. Ama bugün bizler, sisin içine zorunlu bir yürüyüşe çıkmış gibiyiz.
Ve belki de en büyük tehlike, bu yolculuğun anlamını hiç sorgulamadan devam etmek.
Çünkü bazen en büyük kayboluş, yürüdüğümüz yolu sorgulamayı bıraktığımız anda başlar.
Yorumlar