top of page

Verinin Değil, Sessizliğin Gücü: Ne Paylaşmadığımız Bizi Tanımlar mı?

ree

Büyük veri çağında yaşıyoruz. Her tıklama, beğeni, yorum, konum, bakış süresi ve hatta tereddütlerimiz bile kaydediliyor. Bizden daha fazlasını bizi izleyen sistemler biliyor artık.


Ama bir şey gözden kaçıyor: Ne paylaşmadığımız, ne yazmadığımız, ne göstermediğimiz…

Veri bolluğunda, “eksik olan” daha anlamlı hale geliyor.


Sessizlik, yeni bir sinyale dönüştü


Eskiden insanlar söyledikleriyle tanımlanırdı. Şimdi sustuklarımız daha çok şey anlatıyor. Algoritmalar, boşluklardan anlam çıkarma becerisi kazandıkça; gizlediğimiz, ertelediğimiz, göstermediğimiz her davranış da bir “veri noktası” haline geliyor.

Ama mesele bu değil sadece.


Mesele şu:

Bizi biz yapan şey, algoritmalara gösterdiğimiz değil; onlardan sakladığımız şey olabilir mi?

Dijital kişiliklerimiz ne kadar sahici?


Her paylaşım bir kurgu. Seçtiğimiz fotoğraflar, kullandığımız kelimeler, yazmadıklarımız. Bir “ben” inşa ediyoruz, ama bu “ben”in gerçeklikle ilişkisi her geçen gün daha da silikleşiyor. Bu noktada şu soru kaçınılmaz oluyor:


Algoritmalar bizi tanıyor mu, yoksa tanımamızı istedikleri “sürümümüzü” mü optimize ediyor?

O halde ne yapmalı?


  • Her veriyi üretmek zorunda değiliz.

  • Her bilgiyi tüketmek zorunda da değiliz.

  • Dijital suskunluk, bir direniş biçimi olabilir.


Sessizlik, bir seçimdir ve bazen en güçlü mesaj, hiç yazılmamış olan cümledir.

Yorumlar


Hiçbir İçeriği Kaçırma – Hemen Abone Ol!

Kayıt Başarıyla Gerçekleşti.

© 2025 by Ayşe Kızılay. 

bottom of page